Daha sağlıklı olma, ömrü uzatma, daha hızlı yağ yakımı ve kilo verme başta olmak üzere beslenme ve diyet konuları hayatımızda her geçen gün daha fazla gündeme geliyor. Özellikle zayıflama konusunda her sene binlerce farklı diyet ve yöntem; “mucize”, “en iyi”, “en hızlı zayıflatan” gibi reklamlar ile sosyal ve görsel medyada konuşuluyor. Her sene yeni bir veya birkaç diyet akımı başlıyor. Bu yıl özellikle sporcular arasında moda olarak tüm dünyaya yayılmaya başlayan diyet akımlarından birisi ketojenik diyet.
Düşük karbonhidrat, yüksek yağ içeren bir diyet olarak tanımlanan ketojenik diyet epilepsi hastalarının semptomlarını azaltmak için yıllardır kullandığımız, aslında biz diyetisyenlerin çok yabancı olmadığı bir diyet sistemi. Bu sistemin amacı, karbonhidrat alımını büyük ölçüde azaltarak (20-25 g/gün) bu kesintiyi yağ ve protein ile değiştirmek ve vücudu ketoasidoza sokarak yağ yakımını hızlandırmak. Bunun için diyette karbonhidratlar yerine zeytin, tereyağı, et, peynir, yumurta, fındık, kuruyemiş gibi yağlı besinlerin miktarı arttırılıyor. Amaç hızla zayıflamak! Peki ketojenik diyet gerçekten sağlıklı mı? Sürdürülebilir bir diyet mi? İnsan vücudunu ve doğayı nasıl etkiliyor?
Öncelikle gerçekten bu diyet, diğer diyetlere göre daha mı fazla kilo verdiriyor ona bakalım. Stanford Üniversitesi’nden beslenme bilimi uzmanı Christopher D. Gardner ve arkadaşları, kilo fazlası olan yetişkin bireyler üzerinde 12 ay boyunca yaptıkları çalışmada ketojenik diyet ile bizim Akdeniz tipi beslenme dediğimiz sağlıklı diyetlerin kilo verdirme oranlarını araştırıyorlar. Sağlıklı diyetlerde bu sürede 5,3 kg verilirken, ketojenik diyette 6,0 kg verildiği gözleniyor. Sonuçlar iki diyet sisteminin arasında çok küçük bir fark olduğunu ve ketojenik diyetin belirtildiği ölçüde mucizevi olmadığını gösteriyor.
Diyet yaparken amacımız ağırlık kaybı ve bu kaybın yağdan olması. Bunu artık kimse tartışmıyor. Fakat dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta da verilen kilonun korunması. Yapılan araştırmalar verilen kiloyu korumanın ancak sürdürülebilir, kişiye ve doğaya özgü diyetlerle sağlanabildiğini ortaya koyuyor. Ketojenik diyet bu anlamda sürdürülebilir diyetler grubuna girmiyor. Yani kendi yaşam tarzımıza ve metabolizmamıza uygun olmayan diyetleri sürdüremiyoruz. Bu kadar basit.
Ketojenik diyetin yanı sıra, bu aralar sıkça üzerinde durulan bir diğer konu da sürdürülebilir yaşam tarzı ile doğayı ve dünyayı koruma konusu. Çevre kirliliğini azaltma ve temiz su kullanımına özen gösterme derken bu alanda dikkatleri en çok et tüketimi konusu çekiyor. Yüksek protein içeren diyetlerin çevreye verdiği zararlar artık herkesçe biliniyor.
*1 kg havuç üretmek için 133 litre, 1 kg domates üretmek için 184 litre suya ihtiyaç duyulurken; 1 kg kırmızı et için 15 bin 455 litre su harcanıyor.
Endüstriyel et üretimi ile bağdaştırılan bir diğer tehdit ise GDO. Glifosat türü tarım zehirlerine dirençli olacak şekilde genetiği ile oynanan soya ve mısırın başlıca müşterisi hayvan yemi sektörü. Et üretimi, hem bu ürünlere olan talebi arttırdığı için çeşitli bilimsel araştırmalarda canlılar üzerindeki zararlı etkileri kanıtlanmış GDO teknolojisinin güçlenmesine neden oluyor hem de bol bol uygulanma şansı bulan glifosat zehrinin et üzerinden tüketicilere geçmesine neden olarak insan sağlığını tehdit ediyor. Ayrıca ürettiği sera gazları nedeniyle endüstriyel et üretiminin, küresel iklim değişikliğinin önemli faktörlerinden biri olduğu da ifade ediliyor. Yayınlanan raporlardaki verilere göre 1 kg dana eti üretimi 27 kg CO2 eş değeri sera gazı salımına neden oluyor. Bu miktar, kilometrede 200 gram CO2 salan bir arabanın, 135 km gitmesiyle yapacağı etkiye denk düşüyor.
Ketojenik diyet bu anlamda da doğanın ve çevrenin korunmasını destekleyen bir diyet sistemi değil. Çevreye verdiği zararların yanında insan vücuduna verdiği zararlardan da bahsedecek olursak;
Ketojenik diyette yağ yakımını arttırmak için vücutta keton cisimcikleri oluşturulur. Peki vücutta oluşan bu keton cisimciklerinin etkileri nelerdir?
Böbreklerde taş oluşumu, akut böbrek yetmezliği gibi böbrek üzerinde görülen olumsuz etkiler.
Dikkat dağınıklığı, uyku sorunları, halsizlik, baş ağrısı, depresyon gibi psikolojik sorunları tetikleyen yan etkiler.
Uzun süre yüksek yağ ve kısıtlı karbonhidratla beslenen bağırsaklarda iyi huylu bakterilerin azalması ve patojen bakterilerin artması sonucu bağırsak florasının bozulması. Uzun süreli kabızlık, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi sağlık problemleri.
Meyve ve sebzenin eksik olduğu diyetlerde yeteri kadar potasyum alınmamasından kaynaklı kemiklerden kalsiyum çekilmesi, kemik sağlığının bozulması.
Ağız kokusu.
Tüm bu verilere baktığımızda görüyoruz ki; ketojenik diyet ne daha fazla kilo verdirir ne de sürdürülebilir bir diyet sistemidir. Epilepsi hastaları haricinde genel sağlığı iyileştirme durumları söz konusu değildir.
Editör: Dyt. Seçil Kenar
Dengeli Yaşam Tarzı Danışmanlık
Comments