Hayatımın farklı evrelerinde farklı konuları / insanları / ilişkileri / merkezime aldım.
Bir dönem oldu üniversite sınavını merkezime aldım. İşim gücüm sınavda derece yapmak oldu. Türkiye’nin o dönemde en iyi okullarından birini kazandım, eğitim ile ilgili en doğru yolu bulduğumu düşünerek harika bir eğitim almak için memleketten ve ailemden ayrıldım.
Artık “özgür” bir kızdım. Yeni merkezim “özgürlüğüm” idi. Kazandığım bu okulda ilk dönem 2 zayıf not getirerek ve ailedeki herkesi şaşırtarak kendimce “kendim” olmaya çalışıyordum. Bu zayıf notlarla gurur duyduğumu hatırlıyorum.
Sonra yeni merkezim müzik oldu. Okulda dersler yerine müzikle ilgilenmeye başladım ve bir koro şefliği dönemim oldu. Yaptığım işi layığıyla yapmak için kütüphanelerde eski plaklardan ilahiler dinleyip bunları söyletmek için deli gibi çalışıyordum.
Bir sonraki merkezim Amerika oldu. Amerika’da farklı insanlar, kültürlerle tanışmak, kendimi burada yetenekli akıllı Türk kızı olarak kabul ettirmekti tek niyetim, merkezim.
Oradan da mezun olduktan sonra yeni merkezim tabii ki sevgilim ve müstakbel eşim oldu. Artık tek derdim gücüm evlilikti. Tüm iç ses cızırtılarına rağmen bu merkez beni sürekli kendine çekiyordu ve evlenmek için şartları zorlamaya kararlıydım. Sonra yeni işler, sonra annelik, sonra yoga, vb…
Bu şekilde yaşamımın ilk 40 yılı zahiri bir merkezden bir diğer merkeze geçiş yapıp, batıni olandan kaçarak geçti. Ne zaman ki tüm merkezler kaydı elimden, ne zaman ki zamansız, mekansız ve zeminsiz kaldım, işte o zaman peki benim sahi merkezim nerde? Diyebildim kendi kendime…
İşte yogayla tanıştıktan yaklaşık 4 yıl sonra bu soruyu sorabilecek cesaret gelmişti. Zemin ayaklarımın altından kaydığında…
İşte o zaman yoga, hakiki bir merkezime yolculuk olarak bir anlam kazanmaya başladı.
İşte o zaman kabul verecek, kabul edecek ne çok şey olduğu ortaya çıktı.
Kabul edeyim deyince kabul verilemediğini de kabul edince sanırım gerçekten yumuşamaya başladım. İnsanın kabul edecek şeyleri görmesi ve bazen yine de kabul edememesini kabullenmesi öz şefkatin ilk adımı.
O zaman hiç değilse merkez bilinciyle kalarak, merkezinde olamadığını kabul etmek mümkün olabiliyor.
O zaman merkez kendiliğinden kendini buluyor. (Buna şu çok sevmeden okuduğum ekonomi biliminde “equilibrium” denir.)
Corona – Covid günleri bize kendi öz dengemizi, merkezimizi bulabilmek için bir fırsat oldu. Kimimiz yeni merkezler yarattık, kimimiz eskilerine dayandık kimimiz de belki merkezsiz bir dönem geçirdik ve bu hali merkez edindik. Önemli olan; halinden genel memnuniyet ve şükür yumuşaklığı… Eğer bu hal varsa merkezindesin. Haydi gel merkeze...
Editör: Hande Tarıman
Comments