İnsana mutluluk ve mutsuzluk tesadüfi ya da hayat tarafından ona verilen şeylermiş gibi gelse de; bu duyguları yaratan yine insanın zihninden başka bir şey değildir. Rişi Vasişta, insanın kendi yolculuğuna muhteşem bir şekilde ışık tutan eseri Vasiştasutralarda bu konudan şu şekilde bahseder:
“Zevk ve acı, mutluluk ve mutsuzluk senden dolayı ortaya çıkar. Senden doğar ve ancak sen olmadığında onların da var olmayacaklarını algıladığında ortadan kalkarlar. Nasıl ki optik bir yanılsama bir anda meydana gelir ve göz açıp kapayıncaya kadar kaybolur, aynı şekilde acı ve zevkin de gerçek olmayan deneyimleri bu şekilde ortaya çıkar. Bilincin ışığında ortaya çıkan bu duygular, bu bilinçten farklı olarak algılanmadıklarında (yani bu bilinç aracılığı ile yaratıldıkları anlaşıldığında) ortadan kaybolurlar. Tüm bu gizemi algılayan kimdir?”
İkililik üzerine kurulu dünya aleminde yaşayan insan, bir uçtan diğerine gider durur. Bir gün mutludur; hep o anda kalmak ister. Başka bir gün mutsuzdur; bekler ki o an geçsin ve tekrar mutlu olsun. Hayatı, ulaşmaya ve içinde kalmaya çalıştığı mutluluk ve karşılaştığında içinde kalmamak için mücadele ettiği mutsuzluk arasında geçer. Sistem ikililik üzerine kuruludur çünkü her şeyin var oluşundaki geçiciliği sana göstermek ister. Çok sevdiğin mutluluk da kalıcı değildir fakat aynı şekil de kaçınmaya çalıştığın mutsuzluk da. Bunu algıladığında bir gün kendine sorarsın “O zaman kalıcı olan ne?” Ve o an karşında Vasişta’nın sana sorduğu soruyu bulursun “Tüm bu gizemi algılayan kim?”
İnsan algıladığı her şeyi zihnindeki modifikasyonlar (düşünce kalıpları) aracılığı ile algılar. Yani sende kayıtlı olan bilgi neyse, onun aracılığı ile hayatı algılarsın. O nedenle birini mutlu eden bir başkasını mutsuz edebilir. Bütün bunların ve zihnin ötesinde olan, ne yaşanırsa yaşansın değişmeyen, Vasişta’nın sorusunun cevabı bilinç ise bir gün fark edilmeyi bekleyerek kişinin yaşamına tanıklık eder.
İnsan yaşadığı mutsuzluklardan ötürü zaman zaman hayatı sorgular. İçinden geçtiği deneyimler neden onun başına geldi diye düşünür. Halbuki ihtiyacı olduğu için onun başına gelmiştir. Yaşanan her şey insanın hayrınadır ve bu hayatta hiçbir şey yoktur ki insana mutsuzluk versin. Sana en kötü gelen deneyim bile seni içeride fark edilmeyi bekleyen bilince, özüne “tüm bu gizemi algılayan”a kavuşturmak içindir.
“Üstün yolu yürüyen kişi (öze giden kişi), geçmiş eylemlerden hareket gücü alan bir çömlekçi çarkı gibi işleyen bu bedende ikamet ederken, gerçekleşen eylemlerle lekelenmez. Onun durumunda, beden onun mutluluğu ve ruhunun özgürlüğü için var olur. Bedenin içindeyken mutsuzluk deneyimlemez. Cahiller için bu beden ıstırabın kaynağıyken, aydınlanmış insan için bu beden sonsuz sevincin kaynağıdır. Beden var olduğu sürece, bilge kişi ondan mutluluk ve aydınlanmanın hazzını elde eder. Bedenin ömrü sona erince de bunu bir kayıp olarak olarak görmez. Bu nedenle, aydınlanmış kişi için bedenin kendisi sonsuz bir mutluluk kaynağıdır. Ve beden, onu özgürce ve zevkle dolaştığı bu dünyada taşıdığı için bir bilgelik aracı olarak kabul edilir. Farklı duyu deneyimlerini ve başkalarının sevgi ve arkadaşlığını beden aracılığı ile elde ettiğinden, beden onun için bir kazanç kaynağıdır. Beden, bilge adamı şehvet ve açgözlülüğün cazibesine maruz bırakmaz, cehalet veya korkunun onu istila etmesine izin vermez. Bilge kişinin bedenini yöneten zeka, cahillerin zevk dediği heyecan tarafından oradan oraya sürüklenmez, aksine tefekkür halinde durur. Bedenlenmiş varlık, beden var olduğu sürece bedenle hafifçe temasa geçer, ama o yok olduktan sonra, nasıl hava var olan bir çanağa dokunur ancak olmayan bir çanağa dokunmaz, o da aynı şekilde yok olan bedenden etkilenmez.”
Vasişta’nın da belirttiği gibi insanın bu dünyadaki evi olan bedenini kullanışı kendi bilincine ve farkındalığına dayanır. İnsan hayat deneyiminin içinden büyük bir mutlulukla da büyük bir mutsuzlukla da geçebilir. “Birinin hırsız olduğunu bilip, bu bilgiyle onunla arkadaşlık kurman gibi, objeleri onların gerçek doğasını bilerek deneyimlemen, sana mutluluk verir.”
Her şeyin geçiciliğini bilerek onları deneyimleyen fakat bırakması gerektiğinde de bu geçiciliğin bilinci ile bu bırakışı gerçekleştirebilen bir varlık bulunduğu alem neresi olursa olsun mutlulukla var olur. Onun için artık neyin içinden geçerse geçsin mutsuzluk yoktur. Rişi Vasişta’nın bu konudaki öğütleri ile yazımızı tamamlayalım: “Kişi onu zevkin peşinden götürecek her türlü tutkuyu terk etmeli ve bilgeliğe ulaşmalıdır. Sadece iyi kontrol edilen bir zihin gerçek mutluluğu deneyimler. Bu nedenle, bilge adam dişini sıkar ve aklını ve duyularını fethetmeye çalışır: Bu tür bir fetih, dış düşmanların fethinden çok daha büyüktür.”
Çetin Çetintaş
Comments