Okumuş olanların bildiği üzere; Mahabharata’nın baş kahramanları kşatriyalardır (savaşçılar) ve brahminlerdir. Bhagavad Gita, 100.000 üzerinde şloka içeren Mahabharata’nın sadece bir kısmıdır. Mahabharata üzerine çalışılmadan, sadece Bhagavad Gita’nın üzerine çalışmak, Dünya’yı sadece Türkiye olarak baz almak gibidir. Karakterlerin aslında kimler oldukları ve yolculukları, bütün bu yaşanılanın arkasındaki muazzam matematik bilinmez kalır.
Ana karakterlerimizin kşatriya sınıfından olmasından dolayı fiziksel pratiğin önemiyle sık sık karşılaşırız. Mahabharata’da Bhişma, Bhima, Arjuna ve birçok diğer savaşçının asanayı (duruşları) nasıl kusursuz hale getirmek için çalıştıkları anlatılır. Bu çalışmalar sonucunda çekiç, kılıç, ok gibi enstrümanlar üzerinde ustalaşırlar. Daha önce dövüş sanatları yapmış olan ve özellikle kılıç, meteor çekici ve benzeri silahlar ile çalışmış olanlar iyi bilirler; pozdaki sabitlik, denge, çabasızlık; dikkati ve dolayısı ile silahın kullanımını belirleyen şeylerdir. Bazen bir form üzerine yıllarca çalışılır. Savaşçıların bu çalışmalarının sonucunda bedenlerinde nasıl muazzam bir güç uyandırdıklarının, bedenlerinin bu sayede normal bir savaşçının çok daha ötesinde yetilere sahip olduğunun üstü tekrar tekrar Mahabharata’da çizilir. Geçirdikleri fiziksel çalışmaların yanı sıra, öğretilerin üzerinde de yoğun pratikler yaptıkları anlatılır. Öyle ki Mahabharata’daki prensler Brihaspati gibi muazzam gurularca yetiştirilir.
Örneğin Ekalavya, Drona’yı gurusu olarak seçmiş, fakat Drona ona öğretmenlik yapmayı kabul etmemiştir. Bunun üzerine onun kendisini kutsamasını isteyerek, Drona’nın sadece ok atarken gerçekleştirdiği asanasını (duruşunu) izlemiş ve bu görüntüyü hafızasına kazımıştır. Bu duruş üzerine çalışmak için ormana gidip Drona’nın heykelini yapmıştır. Formun her ayrıntısını o kadar iyi gözlemlemiştir ki, bu asanayı kusursuz gerçekleştirene kadar bütün detaylarını tekrar tekrar çalışmıştır. Yıllar sonra bu asanada kusursuzluğu bulan Ekalavya, Arjun’dan bile daha iyi bir okçu olmuştur ama bu hikayenin devamı konumuzun dışında kalıyor.
Arjun’un dünyanın en iyi okçusu olmak gibi bir zaafı vardır. Bunun için gerekli tüm nitelikleri taşıdığı gibi, elinden gelen çalışmayı da ardına koymaz. Arjuna gurusu Drona tarafından çeşitli fiziksel çalışmalara maruz tutulur. Tüm bu pratiklerinin sonucunda o meşhur duruşu olan, yogada hala pratiklerde kullandığımız Akarna Dhanurasana’ya sahip olur. Basitçe, sadece okun ve yayın olduğu duruş. Duruşu öylesine stabildir ki, Arjun kendisini aradan çıkarır, geriye sadece ok ve yay kalır. Böyle bir ok hedefinden şaşamaz. O asanada saatlerce çabasız bir şekilde durabilir. Bu sayede kendisi, objesi ile bir olur. Nişan aldığında tek gördüğü şey; hedefidir. Bu da bize Yoga Sutralar’ın açıkladığı Ekagrata’yı anlatır. Tek noktaya olan konsantrasyon. Beden aradan çıkarıldı mı, böyle bir konsantrasyonda, kişinin obje ile arasında hiçbir engel kalmaz. Obje üzerine bölünmez konsantrasyon sağlanır.
İşte asana pratiğinde -uygulanan asanalar takip edilen yola ve guruya göre değişkenlik gösterir- oluşturulan kararlı, konforlu ve sabit duruş bu şekilde; kişinin “ben” diye tanımladığı fiziksel bedeni ortadan kaldırır. Fiziksel bedenin ortadan kalkmasının sonucu olarak kişi smritilerden de (anılardan) özgürleşir. Geriye sadece enstrüman ve hedef kalır. Bu hedefe olan kararlı sabitlik, kişiyi şüphesiz hedefe götürür.
Bununla ilgili Mahabharata‘da yer alan şu meşhur hikaye ile tamamlayacağım yazıyı:
Drona, öğrencileri olan 5 Pandavaları ve 100 Kauravaları güneşli bir günde çalışma alanına toplar. Drona elinde küçük tahta bir kuş ile gelir ve der ki:
“Merhaba çocuklar, bugün aranızdan kimler bu tahta kuşu gözünden vurabilir görmek istiyorum.”
Öğrencilerinden uzaklaşarak tahta kuşu uzaktaki bir ağacın dalına yerleştirir.
Bütün prensler bu kuşu vuracaklarından emindir. Hepsi kendine güvenen güçlü savaşçılardır ve bu konuda şüpheye bile düşmemişlerdir.
İ
lk olarak en büyükleri olan Yudhisthira’yı çağırır. Yudhisthira, Drona’nın yanına gidip pozisyonunu alır ve hedefe doğru okunu uzatır.
Drona: “Kuşu görebiliyor musun? Bana ne gördüğünü tarif et.”
Yudhisthira: “Tahta kuşu görüyorum büyük bir ağacın dalının üzerinde. Ağaç hafifçe sallanıyor ve diğer dalları da görüyorum. Üzerlerinde başka kuşlar da var. Gökyüzü ve etraftaki diğer ağaçları da görüyorum.”
Yudhisthira gurusunun oku atması için vereceği emiri beklerken Drona: “Okunu ve yayını bırak ve geç otur. Sen tahta kuşun gözünü vuramazsın” der. Yudhisthira’nın kafası karışmıştır, ama gurusunun söylediği şeyi sorgulamak ona düşmeyeceğinden, okunu ve yayını bırakıp kardeşlerinin yanına geçer.
Ardından tek tek diğer prensler çağrılır ve Drona her birine aynı şekilde soruyu yöneltir ve onlar da benzer cevaplar verir. Drona hepsini oku attırmadan tek tek yerine geri gönderir. Ve sonunda sıra Drona’nın favorisi olan Arjuna’ya gelir. Arjuna bugün yogada hala kullandığımız o meşhur pozuna geçer. Stabil, kararlı ve çabasızca duruyordur. Kendinden çok emin gözüken Arjuna’ya Drona sorar “Söyle bana ne görüyorsun Arjuna?”
Arjun: “Tahta kuşun gözünü görüyorum.” der gözünü hedefinden bir saniye bile ayırmadan.
Drona: “Ağacı, dalları, diğer kuşları, gökyüzünü görebiliyor musun?”
Arjun: “Hayır efendim, tek gördüğüm tahta kuşun gözü.” der ok ve yayı stabil bir şekilde tereddütsüz tutan Arjuna.
Drona bu cevapla tatmin olmuştur. Bakışlarını diğer prenslere çevirir, onlar derslerini almıştır ve onaylar şekilde kafalarını sallarlar. Drona hışımla Arjuna’ya döner ve “Ateş!” der. Arjuna okunu serbest bırakır. Ok adeta kuşun gözü onu kendine çekermişçesine büyük bir hızla yol alır ve tahta kuşun gözüne girer.
Bu testte Arjuna sahip olduğu kusursuz duruşun (asana), üzerinde olduğu objeyi gözlemleme yeteneğinin (pranayama) ve bu tek nokta üzerindeki devam eden konsantrasyonun gücünü göstermiştir. Drona o gün Arjuna’yı ileri seviye çalışmalara alır ve ona okçuluğun bütün sırlarını öğretir.
Bu hikayede de bahsettiğimiz gibi, hedef neyse konsantrasyon tamamen onda olmalıdır. Göz başka şeyleri ayırt etmeye başladı mı, hedef şaşmıştır. Kişi diğer objeleri ayırt ettiğinde, enerji artık her bir ayırt edilen objeye aktarılır. Çünkü objeleri gözlemlemek için objelere enerji aktarmak şarttır. Objelere enerji aktarılmıyorsa (pranayama), gözlemlenemez de. Bu yüzden niyet neyse, hedef neyse, tüm dikkat kusursuz bir şekilde sadece onun üzerine verilmelidir. Ok ancak böyle hedefini vurabilir.
Unutmamak gerek ki; Yoganın Samadhi basamağına göre diğer bütün basamaklar (dhyana dahil) dışsaldır. Hatta Nirbija Samadhi’ye göre de Alt Samadhi’nin bütün basamakları dışsaldır. Çünkü her biri hala Nirbija Samadhi’ye göre yeterince ince değildir.
Editör: Çetin Çetintaş
Comments