Bir yere varmadan önce nerede olduğumuza şöyle bir bakalım. Geçenlerde Unicorn’un Gözüyle Podcast’imde bir pratik vermiştim. “Telefonunuzda en sık kullandığınız app’ın yerini değiştirin. Bakın bakalım parmağınız ne kadar süre daha app’in eski yerine gitmeye devam edecek?” demiştim. Denemediyseniz hemen şu an deneyin. Bu pratiği uygulamaya başlarsanız göreceksiniz ki günler, haftalar belki de aylarca parmağınız app’in eski yerine gidecek.
Peki app’in yerini siz değiştirmiş olmanıza rağmen, yeni yerini çok iyi biliyor olmanıza rağmen parmağınız sizden bağımsız bir robot gibi neden hala eski yerine gidiyor? Bunun birçok nedeni var ama biz şu an en temel olanı üzerinden konuşacağız; modifikasyonlar. Kabaca, parmağınız app’ın olduğu o yere gide gele alışmıştır. Bu alışkanlık ise beyinde kurulan köprüler ile artık sizin kontrolünüzden çıkarılarak otomatik pilota alınmıştır. Yani o app’i açmak istediğinizde parmağınız, yeni yerini bilseniz bile, daha siz düşünmeden eski yerine gidecektir. Çünkü bir eyleme geçmeye karar verdikten yaklaşık 6-9 saniye sonra bu kararınızın farkına varıp düşünmeye başlarsınız. Yani önce ok yaydan çıkar, ardından bunun gözlemcisi olursunuz. Sadece deneyin, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Bu bize kolaylıkla şunu gösterir ki, yaşamımız edindiğimiz bilgilerin ve oluşturduğumuz alışkanlıkların kontrolünde gerçekleşir. Yani normal şartlarda robottan farkı olmayan bir varlık gibiyizdir… Çünkü zaten zihin ne yapacağını o kadar iyi biliyordur ki, orada olmamıza gerek yoktur. Biri hakkında kötü bir şeyler duyduysak, daha o kişiyi tanımadan o bilginin ışığında karakter sergileriz. Ya da birinin zamanında bizim için söyledikleri bilgi olarak davranışlarımızı yöneteceği için, şu anda, o kişi o sözleri hiç söylememiş gibi onunla olamayız. Günlük hayatın içinde insan, yaşadığı birçok anın ardından sıkça “Keşke şöyle deseydim.”, “Keşke şöyle yapsaydım.” der. Çünkü o anlarda orada değildir, bildiklerinin ve alıştıklarının ışığında her şey otomatik pilottadır… Ve tüm cevaplar ve eylemler ondan gelir. Kızına otomatik olarak kızıp bağırıp, ardından buna üzülen bir baba gibi… E hayat gerçekleşirken “ben” orada değilsem yaşamak bunun neresinde? Ya da ben yaşamın neresindeyim?..
Yoga bütün bunları görmek ve öncelikle “yaşama” gelmek için yapılan pratikler ile başlar. Çünkü insan otomatik pilottayken yaşamı kaçırmaktadır. İlk önce bu halihazırdaki bilgi kalıpları ve alışkanlıklar yıkılarak, yerine daha işe yararları oluşturulur. Çünkü yoganın asıl amacı olan “Tüm modifikasyonlardan özgürleşmek” öyle doğrudan yapılabilecek, kolay bir şey değildir. Bunu app’inizin yerini değiştirdikten sonraki süreçte çok iyi anlayacaksınız… Aylar sonra bir anda bir bakmışsınız parmağınız sebepsizce eski yerinde hala o app’i arıyor…
Yoganın sadece 3. basamağı olan asanalar ve 4. basamağı olan pranayama çalışmaları bazen çok zorlayıcı ve çilekeş görünebilir. Lakin sağlam bir kafa da ancak sağlam bir vücutta bulunabilir. Üstelik bu süreç, çocukken sokakta futbol oynamak gibidir; keyifli ve heyecan dolu! Topun peşinden koşarken düşüp bazen oranı buranı kanatırsın, ama umurunda bile değildir! Çünkü yaptığı şeyi tüm kemiklerinde, bedeninde hissederek yaparsın. Tam olmak istediğin yerdesindir. Ne eksik hissedersin ne de fazla… Bu yüzden mutlusundur! Üstelik mutluluğun peşinden değil, sadece bir topun peşinden koşarak… İşte asana pratiği de ancak bu kadar çilekeştir. Yapana çile gibi gelmez. Yapan büyük bir keyif içindedir. Üstelik bu süreçte yaşam kalitesi öylesine artar ki! Eşşekten değil, kediden inip ata binmek gibidir! Bedenin ulaştığı kalite inanılmazdır. Duyuların yetenekleri, eylem organlarının yetenekleri muazzam hallere ulaşır. Bir kere o bedenin hakkı verilmeye başlandı mı, kişi o bedeni otomatik pilota bırakmayacak kadar değerini bilir. Tıpkı yeni aldığınız bir şeyin ilk günlerde değerini bilmeniz gibi… Pratik ile o beden her gün yepyeni bir hale dönüşür. Her gün aslında yeni bir bedeni olur pratik yapan kişinin. Lakin uzaktan izleyen evhamlı anneye çile gibi gelir. “Ne yapıyorsun oğlum sen kendine! Seni sokağa bir daha göndermeyeceğim!” der. Çocuk “Ben etten kemiktenim anne! Düşünce kanıyor ben ne yapayım? Kanayacak diye etimin, kemiğimin hakkını vermeyeyim mi?” diye sorar…
Durum böyle işte… Bir yere varmaya çalışmıyoruz aslında. Tam tersi varmaya çalıştığımız yerlerden bulunduğumuz “An’a” çekiliyoruz. Zaten bıraksak kendimizi hep bir yerlere varmaya çalışmıyor muyuz? Çalışmıyoruz diyorsan app pratiğini denememişsin demektir.
Okumadıysan bu yazının üstüne şu yazımı da okumanı öneririm: http://yogakioodergi.com/yogaya-rahatlamaya-geldim/ keza bu konu ile oldukça alakalı.
Editör: Çetin Çetintaş
Comments