Yogaya ilk başladığımda duyduğum bir söz hoşuma giderdi: Düşünceleri ve zihni, hareketle beraber ortaya çıkan bedendeki duyumları, bir bilim adamı merakıyla incele!
Yogadan bir yol olarak bahsedilir. Peki nasıl bir yoldur? Merak olmadan, hayal kurmadan tamamen tesadüfen bir yola çıkılır mı, o ilk adım atılır mı? Bir yolun yol olduğunu anlamak için bile, sağında solunda nelerin olduğunu görmek gerekir. Ağaçların, yürümeye kapalı alanların, daha sapa başka yolların da olduğunu keşfettiğinizde, üzerinde devam ettiğiniz yolun ana yol olduğunu ancak keşfedersiniz. Yürümeye başladığınızda ise ana rota belirlenmiştir. Hayat bu yolun ta kendisidir ve elbette her zaman dümdüz ve sorunsuzca kat edilebilir değildir, uğraştırır… Bazen kolayca hizmetini sunar bazen ise birden biter ve yeni bir yere doğru kıvrılarak yeni bir yolla buluşturur yürüyenini.
Gözü kapalı yolumuzu bulmaya çalıştığımız bir dönemde yaşamıyoruz. Yönleri anlamak için karınca yuvalarını veya kutup yıldızını takip etmemize de gerek yok. Hatta kâğıt harita, pusula devirleri bile geride kalmakta. Bir araca bindiğinizde yolu bulmanıza yarayan navigasyon sistemleri siz daha gideceğiniz noktayı seçtiğinizde aktive olmuş oluyor bile. Yine gelin hayat yolunu navigasyonla anlamaya çalışalım. Dünyaya geldiğiniz nokta A noktası olsun ve misyonunuz da buradan B’ye gitmek olsun. Navigasyon tarafından rota, siz bu dünyaya adımınızı attığın andan itibaren oluşturulmuştur. A’dan B’ye gitme şekliniz, bu yol boyunca seçeceğiniz, sapacağınız diğer yollar, gitme süreniz, uğrayacağınız yerler, bu sürede kazanacağınız deneyimlerin sayısı değişmekle birlikte, sizin A’dan başlayarak B’ye gitmekte olduğunuz durumu ve gerçekliği değişmez. Attığınız her yeni adımda duysanız da duymasanız da arka plandan bir “Rota yeniden oluşturuluyor.” sesi gelir. Hayat, tıpkı navigasyonun an be an güncellenmesi gibi, insana adım attığı tüm yollarda farklı ve zengin bir deneyim sunmak için sürekli şekillenir, şekil değiştirir, güncellenir.
Bu noktada hayatı algılamaya çalışan insan adına diyebiliriz ki; merak etmek iyidir!
Zaman teknoloji ve bilgi çağı diyoruz. Meraklıyız diyoruz. Merak da ediyoruz! Astrolojik haritalar, eski hayatlar ve karmik bağlantılar, işimize yarar mı düşünmeden workshoplar, bize uygun mu bilinmez diyetler, yoga dersleri, göksel olaylar derken belki de hepsi nihayetinde tek bir cevaba çıkan yüzlerce farklı soruyla bize hepsinden en yakın olanı, kendimizi arıyoruz. Başka insanların yollarını, deneyimlerini dinlemekten asıl merceği kendimize bir türlü çeviremiyoruz. Ha bir de google ediyoruz! Sonunda, tüm bu bilgi yığınıyla ne yapacağımızı bilmez bir halde, gerçek bir değişim için gereken o tek cesur adımı atamadan yerimizde sayıp duruyoruz. Sorumluyu bazen bir gezegenin retrosunda, bazen ise aslen kendi hareketimizin bir sonucu olduğunu bir türlü göremediğimiz konu ve durumları geçmişte, 7 nesil arkamızda arıyoruz.
O zaman diyebiliriz ki; merak o kadar da iyi değildir!
Merak etmeli mi etmemeli mi? Bu tarz soruların tek bir cevabı olmamakla birlikte, şahsen bayıldığım başka soruyla cevap vermek işimizi kolaylaştırır: “Bu bana hizmet ediyor mu?” Kendinize her tereddüt ettiğinizde veya bir davranış kalıbını bırakmak üzere bunu sorun. Biri size yogadan tanıdığınız ancak özel hayatıyla ilgili bilgi almak istemediğiniz birisinden mi bahsediyor? İçinizden sorun kendinize: “Bu bilgi bana hizmet ediyor mu?” Hizmet etmiyorsa buna maruz kalmak zorunda değilsiniz. İşte özgürlük! Bir workshoptasınız, anlatan kişi konusuna hâkim, anlatıyor. Workshop bitiyor ve siz bu konuda uzmanlaşmak istemediğimiz ve hatta hiç alıp okumayacağınızı bildiğiniz halde kaynak soruyorsunuz. Eh, kaynaktan önce kendinize bir sorun: “Birazdan önereceklerini okumak bana kendi yolumda hizmet ediyor mu?” Cevap evet de olabilir, o zaman hiç durmayın! Yeter ki, bu merak dediğimiz şeyin nereden geldiğini fark edin. Duygulardan, düşüncelerden mi, sizi hızla içine çeken farklı ilahi ve içsel bir alandan mı? Nereden geldiğinden çok sizi kendinize ne kadar yaklaştırdığıyla ilgilenin.
Peki bu ayırım her zaman bu kadar kolay mıdır? Yolda seni neyin beklediğini, hangi seçeneğin daha uygun olduğunu bilemediğinde ne yapmalıdır? İç sesinle bağlantıyı kaybettiğinde, daha öncekilerine hiç benzemeyen deneyimlerle karşılaştığında, daha büyük kararlar ve yol ayrımlarına geldiğinde, zihnin kendince çözüm bulmak ve “ben” dediğin şeyi korumak için deliler gibi harekete geçtiğinde ne olacak?
İnsanın kendinden kendine giden yoga yolunun keyifli olduğu kadar meşakkatli olduğu da uygulayıcıları tarafından zaten bilinir… Ancak önemli olan her zaman için “yolda kalmak” olduğundan, bilinen yöntemlerin işlemediği zamanlar için neyse ki bir guru vardır! Karanlığı aydınlatan anlamına gelen bu kavram, herkes için bir öğretmenin varlığını müjdeler. Bu öğretmen, yoga öğretmenindir, annendir, arkadaşındır. Yolda rastladığın bir yabancıdır. Ateşli tartışmalara sürüklendiğin biridir.
Her ne surette olursa olsun, ormanın derinliklerinde gördüğün, parlak kırmızı meyvenin sana zehirli olduğunu söyleyerek ışığı ana yola doğru tutan bu bilgenin niteliği, senin gittiğin yolu daha önce gitmiş olmasıdır.
Diğer bir değişle; muhtemelen sen giderken, o dönüyordur.
Editör: İnci Ünlü
Comments