Bedenin her bir parçası çok önemli ve özen gösterilmesi gereken bir yapı olup, hepsi birbirinden farklı işlevlere sahiptir. Sinir sistemimiz dış dünya ve kendimizle bağlantı kurmamızı sağlayan, aslında her şeyle olan ilişkimizi düzenleyen önemli bedensel yapılardan biridir. Bu ilişkinin düzgün kurulması için, dengede işleyen bir sinir sistemine sahip olmak çok önemlidir.
Bütünsel olarak muazzam bir işleyişi olan sinir sisteminin birçok öğesi mevcuttur. Bu yazıda özellikle otonom sinir sistemimizi, yani dış ve iç uyaranlar sonrası kendiliğinden çalışan sinir sistemimizi anlatmak istiyorum. Kalp atışından solunuma kadar tüm hayati fonksiyonları kontrol edip düzenleyen bu sinir sistemi, iki karşıt öğe barındırır ve bu karşıtlığın uyumlu şekilde çalışmasıyla bedenimizi düzenler. Bu iki öğeyi yin ve yang olarak düşünebiliriz.
Birinci otonom sinir sistemi öğesi, Sempatik Sinir Sistemi dediğimiz “kaç veya savaş” yanıtını oluşturan sinir lifleridir. Bu sistem, ani gelişen olaylarda stres yanıtı ve hormonların salgılanarak hayatta kalmamız için gelişmiştir. Örneğin yırtıcı bir hayvan gören insanın sempatik sinir sistemi aktive olarak oradan hemen kaçması ya da bu yırtıcı ile savaşması için gerekli düzenlemeler yapılır. Göz bebekleri büyür ki daha iyi görebilsin. Kalp atışı, solunum hızı ve tansiyon yükselir ki vücuda gerekli kan, oksijen ve enerji gönderilebilsin. Sindirim sistemi organlarının görevleri durdurularak, kan iç organlardan iskelet kaslarına (kol, bacak , gövde kasları) doğru yönlendirilerek enerjinin bu bölgelerde kullanılması sağlanır. Vücutta daha birçok organ ve sistemde düzenleme yapan bu Sempatik Sinir Sistemi, evrimsel olarak bizi acil ve zor durumlarda korumak için özelleşmiştir. Fakat günümüzde ne yazık ki insanın yaşadığı kalabalık şehir hayatından dolayı, gün içinde gerçekleşen birçok olay Sempatik Sinir Sistemi’ni düşük-orta düzeylerde aktive etmektedir. Akmayan trafikte veya çok kalabalık bir toplu taşıma aracında bir yere yetişmeye çalışmak, iş yerinde performans baskısına ya da mobbing’e maruz kalmak, eş ya da sevgili ile yaşanan tartışmalar veya anlaşmazlıklar, akşam izlenen haber kuşağı veya bir gerilim filmi, kaygı yaratan düşüncelerin ve senaryoların sürekli düşünülmesi… Bu gibi durumlar, sempatik sinir sistemini aktive etmekte ve insan bedeninde çeşitli organ ve sistemlerin işleyişini buna göre düzenlemektedir. Bu sistem normalde insanı korumak için arada devreye girmesi gereken bir sistemken, artık günümüzde günlük yaşamda insanın sabah yataktan kalkıp akşam tekrar yatana kadar normali olmaya başlamıştır. Beden mucize bir yapı olduğu için bu durumları bir süre tolere edebilmekte, bazı sistem ve organlardan ödün vermesi gerekse de idare edebilmektedir. Fakat bir süre sonra idare edemediğinde hastalıklar oluşmaktadır. Günümüzde en sık rastlanan hipertansiyon, diyabet, kalp rahatsızlıklarının oluşmasında etkili olan faktörlerden biri de, sürekli aktive halde bulunan sempatik sinir sistemidir.
İkinci otonom sinir sistemi öğesi ise Parasempatik Sinir Sistemi’dir. Bu sinir sisteminin anahtar kelimeleri ise “Dinlen ve Sindir”dir. Her yemek yedikten sonra parasempatik sinir sistemi aktive olur ve insan rahatlar. Bu sırada, sistem kendini rölantiye almıştır ve artık kalp ve solunum hızı normal ritminde en düşük seviyelerde seyretmektedir. Vücuttaki kan artık kaslardan sindirim organlarına doğru yönlendirilir ve enerji sindirim işlevi gerçekleştirmek için kullanılır. Aktif eylem yapmamızı sağlayan organ sistemleri rahatlamaya başlar. Bu sırada bedenin ihtiyacı olan maddeler bağırsaklardan emilerek depolanır ve vücuda kullanılmak üzere yeni enerji kaynakları alınmış olur. Aslında çoğu kişi günde 2-3 kez yemek yiyerek bu sistemi aktive etmektedir. Fakat Sempatik Sinir Sistem o kadar baskın çalıştığında ne yazık ki Parasempatik Sinir Sistemi’nin görevini yapmasını engelleyebilir. Yemek yedikten sonra günlük hayatın koşuşturmacasına ve sıkıntılı durumların içine giren, bunları savaşılması gereken durumlar olarak algılayan kişi, pek de Parasempatik Sinir Sistemi’ne geçerek bu rahatlamayı yaşayamaz. Zaten günümüzde çoğu insanın mide ve bağırsaklarla ilgili sindirim problemi yaşaması da bunu göstermektedir.
Peki bu sempatik sistem ağırlıklı yaşamda, otonom sinir sisteminin dengesini nasıl sağlayabiliriz?
İşte Yoga öğretisi ve pratiği burada devreye girmektedir. Yoga öğretisini anlamak ve hayatında uygulamaya başlamak, kişinin sinir sistemini ve dolayısıyla tüm organ ve sistemlerini düzenlemesini sağlar. Öncelikle yapılan yoga asana, pranayama (nefes çalışmaları) ve meditasyon pratikleri, sempatik sinir sisteminden parasempatik sinir sistemine rahatça ve kolaylıkla geçişi mümkün kılmaktadır. Tabii bazı yoga derslerinde asanaların içinde de sempatik sinir sistemini kullanmakta, fakat özellikle ders sonunda yapılan ya da başlı başına sadece kasları esnetme ve gevşetme üzerine yapılan yin akışlar parasempatik sinir sistemini aktive etmektedir. Pranayama yani nefes çalışmalarında nefesi farkındalıkla, kontrollü olarak alıp vermek ve nefesi alınan süreden daha uzun sürede verecek şekilde düzenlemek parasempatik sinir sistemine geçişi sağlar. Ayrıca zihni sakinleştirerek kaygı verici düşüncelerin zihin alanından uzaklaşmasını sağlar. Konsantrasyon ve meditasyon çalışmaları ise zihnin tek bir obje üzerinde tutulmasını sağlayarak onu yine sakinleştirir.
Yapılan bu çalışmaların bir diğer güzel yanı ise, etkilerinin sadece yapıldığı zaman diliminde değil, daha uzun sürerek gün içine yayılmasıdır. Yani sinir sisteminizi yoga ile akort ettiğinizde, dengeye gelen otonom sinir sistemi sizin kendinizle ve çevrenizle olan ilişkinizde bedenin düzgün yanıt vermesini sağlar. Sempatik Sinir Sistemi çok aktif olan bir birey, yaşanan en küçük olayı dahi tehdit olarak algılayıp kendi yanıtını buna göre oluşturabilir. Bu nedenle kişi rahat ve sakin yaşamaya alıştığında, Sempatik Siniri Sistemi de artık sadece gerektiği zamanlarda devreye girecek ve böylece kişi bedensel ve zihinsel olarak daha dengeli yaşamaya başlayacaktır.
Editör: Dr. Burak Ayhan
Comments